Dünya dışı yaşam arayışı, bilim insanlarını ve hayalperestleri uzun süredir büyülemiştir, ancak son zamanlarda “K2-18b” adlı ötegezegen hakkında ortaya çıkan tartışma, bu arayışın ne kadar karmaşık ve tartışmalı olabileceğini ortaya koymaktadır. Aslan takımyıldızında 124 ışık yılı uzaklıkta bulunan K2-18b, hidrojen bakımından zengin bir atmosfere ve potansiyel okyanuslara sahip bir hycean (yaşanabilir gezegenler grubu) dünya olarak, yıldızının, yaşanabilir bölgesinde ilgi çekici bir konumda yer almaktadır. Geçen yıl, Cambridge astronomu Nikku Madhusudhan liderliğindeki bir ekip, James Webb Uzay Teleskobu (JWST) kullanarak gezegenin atmosferinde dimetil sülfür (DMS) ve dimetil disülfür (DMDS) izleri bulduğunu bildirerek dünya çapında ilgi uyandırdı. Dünya’da bu bileşikler çoğunlukla fitoplankton gibi deniz organizmaları tarafından üretilir ve bu da onları potansiyel biyoizler haline getirir. Ancak bu keşif, yaşamın kesin kanıtı olarak değerlendirilmedi. Bunun yerine, bilimsel incelemenin kutusunu açtı.
Verilere Daha Yakından Bakış
Madhusudhan’ın bulguları hemen şüpheyle karşılandı. Eski meslektaşları Luis Welbanks ve Matthew Nixon, verileri yeniden inceleyerek potansiyeli yüksek “kimyasal” adayların kapsamını 20’den 90’a genişletti. Modellerinde, bu moleküllerin yarısından fazlasının gözlemlenen sinyalleri açıklayabildiğini ve ilk DMS/DMDS tespitinin, istatistiksel olarak “kaybolmasına” neden olduğunu ortaya koydu. Welbanks, bu süreci sadece birkaç notayı duyarak bir şarkıyı tanımlamaya benzeterek, “Ne kadar çok değişken eklerseniz, resim o kadar bulanıklaşır,” dedi. Bağımsız çalışmalar, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Rafael Luque liderliğindeki Chicago Üniversitesi ekibi, JWST’nin yakın ve orta kızılötesi verilerini birleştirerek DMS veya DMDS için “istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç” bulamadı. Benzer şekilde, Oxford astrofizikçisi Jake Taylor’ın önceki gözlemleri, analizinde metan için zayıf kanıtlar tespit edildi, ancak net biyoizler bulunamadı.
Madhusudhan: 'Gürültüde Kaybolmak Çok Kolay'
Madhusudhan, bu tepkiyi “bilimin işleyişi” olarak nitelendirerek memnuniyetle karşıladı. O ve ekibi, daha sonra kimyasal kütüphanesini “650 moleküle” genişletti, ancak bunların çoğunun K2-18b’nin ortamıyla ilgisiz olabileceğini kabul etti. “Biz keşfedilmemiş bir bölgeyi haritalayan kâşifleriz,” dedi. “Gürültüde kaybolmak çok kolay.” Eleştirenler, belirsiz kimyasallara odaklanmanın araştırmayı sulandırma riski taşıdığını savunuyor. Taylor, “Burada Occam’ın usturası geçerli,” dedi. “En basit açıklama, yani biyolojik olmayan süreçler, aksi ispatlanana kadar genellikle en iyisidir.”
Uzak Dünyalardan Gelen Zayıf Sinyaller
Tartışma, uzak dünyalardan gelen zayıf sinyalleri yorumlamanın zorluklarını ortaya koyuyor. JWST’nin devrim niteliğindeki aletleri, anahtar deliğinden kitap okumaya benzer şekilde, yalnızca spektral parçacıkları yakalayabiliyor. K2-18b’nin kalın atmosferi ve olası okyanus katmanları, hidrotermal bacalar veya fotokimyasal reaksiyonlar gibi abiyotik süreçlerin, yaşamın izlerini taklit edebileceği için karmaşıklığı artırıyor. Umut devam ediyor. Gelecek yıl yapılması planlanan ek JWST gözlemleri, daha net bilgiler vaat ediyor. Madhusudhan, “Bu bir çıkmaz sokak değil. Bu bir basamak,” diyor.
Tekrarlayıcı, İşbirlikçi ve Alçakgönüllü
Dünya dışı yaşam bulma hayali henüz gerçekleşmemiş olsa da, K2-18b hikayesi bilimin en iyi örneğini sergiliyor: “Tekrarlayıcı, işbirlikçi ve alçakgönüllü.” Astrofizikçi Sara Seager’ın yerinde ifadesiyle, “Her belki bizi evet veya hayıra yaklaştırır ve her iki cevap da bize derin bir ders verir.” Şimdilik evren sırlarını saklıyor, ancak sabır ve hassasiyetle insanlık bu sırları ortaya çıkarmaya adım adım yaklaşıyor.