Milyonlarca Amerikalı aile 23 Eylül 1962 Pazar akşamı yemeklerini bitirdikten sonra televizyonlarını açtılar ve Hanna-Barbera’nın efsanevi ekibi tarafından hazırlanan Jetgiller adlı çizgi diziyle tanıştılar. 2062 yılında geçen Jetgiller, dönemin teknolojik iyimserliğini yakalayıp uzay çağı, aygıtlarla dolu bir gelecek vizyonuna yansıtarak izleyicilerini mevcut teknolojik başarı dalgasının bir gün gerçekleştirebileceği göz kamaştırıcı olasılıkları hayal etmeye davet ediyordu. (Jetgiller meraklıları George Jetson’ın 31 Temmuz 2022’de doğduğuna inanıyor, ancak bunun tam olarak belli olduğu kesin değil). Sonuç olarak Jetgiller, geleneksel cinsiyet ve aile rollerini pekiştiren, dönemin sosyal meselelerini pek az bilen ve tüketimci, banliyö yaşam tarzını etkili bir şekilde yücelten bir aile hakkında oldukça uysal, sıradan bir durum komedisiydi. Ancak teknoloji odaklı bir Amerikan geleceği için bir şablon olarak, ikonik olmaktan öteye geçemedi. Aynı zamanda kehanet niteliğindeydi.
Jetgiller, Sovyetlerin Sputnik’i fırlatmasından beş yıl, ABD’de ilk ticari nükleer enerji santralinin açılmasından dört yıl ve Başkan John F. Kennedy’nin on yılın sonuna kadar aya insan gönderme hedefi koymasından 16 ay sonra gösterime girdi. On beş yıl önce AT&T’nin Bell Laboratuvarlarındaki bilim insanları transistörü icat etti ve kısa bir süre sonra minyatür (çağdaş standartlara göre) transistörlü radyolar birçok evde bulundu.
Aynı yıl Levitt kardeşler New York, Nassau County’de ilk Levittown banliyösünün temelini attılar. Hanna-Barbera’daki ekip tüm bu trendlerden yola çıkarak geleceğin dünyasını (zaman zaman saçma da olsa) şık bir şekilde yansıttı. Jetgiller’in dünyası görünüşte Dünya ile uzay boşluğu arasında bir orta katmanda yer alıyordu; binalar ve gelişmeler ya sütunlar üzerinde yükseliyor ya da havada süzülüyordu. Mimari ve iç tasarım, mimarın Dulles ve JFK havaalanlarındaki terminaller için yaptığı tasarımların kıvrımlı şekillerinden veyahut efsanevi lale masa ve sandalyelerinden esinlenen karikatür Saarinen olarak tanımlanabilir. Ailenin köpeği Astro’dan Cosmic Cola ve Molecular Motors’a kadar teknofilik isimler her yerde mevcuttu. Genç kalp atışlarına bile “Jet” adı verilmişti. (“Lectronimo,” nükleer enerjiyle çalışan robotik köpek, biraz kafa karıştırıcıydı). Bu açıdan dizi, yeni dünyanın üzerine inşa edileceği teknolojilerin tam bir kucaklamasıydı.
Jetgiller’in kalbinde bir iyimserlik vardır. Manhattan Projesi’nden doğan nükleer füzyon, Japonya ile savaşı sona erdiren şaşırtıcı bir güç içeriyordu ve o zamandan beri büyüyen ekonomi ve yeni ev yetenekleri için görünüşte sihirli bir günlük yakıt kaynağına dönüşmüştü. Roketler Alan Shepard’ı, ardından da Gus Grissom, John Glenn ve Scott Carpenter’ı uzaya fırlatmıştı. Televizyonlar renkli yayın yapmaya başlamıştı. Ve entegre devrelerin yoğunluğunun her iki yılda bir iki katına çıkacağını öngören Moore yasası (Gordon Moore tarafından henüz ifade edilmemiş olsa bile) kendini göstermeye başlamıştı.
Bu fikir teknolojinin her geçen yıl daha küçük, daha hızlı, daha ucuz ve daha güçlü olacağı, uzay teknolojisi ile nükleer ve atom bilimindeki atılımlarla birlikte, 1960’ların başındaki zeitgeist’in bir parçası olan bir tekno iyimserliğe yol açtı. Aynı zamanda ev sahipliğinin hızla arttığı, buzdolabı, klima, çamaşır makinesi ve elektrikli süpürge gibi ev aletlerinin ve tabii ki kişisel otomobillerin benimsenmesinde istikrarlı artışların yaşandığı yirmi yılı da takip etti. Jetgiller, Türkiye’de de büyük-küçük herkesin ilgisini çekmiş bir çizgi film olarak televizyon tarihindeki yerini aldı.