Indiana Üniversitesi araştırmacısı Daniella Chusyd, insanların yaşlanmasını pek rastlanmayan bir yolla inceliyor: Filler aracılığıyla. İnsanlar ve filler benzer yaşam sürelerine sahipler, filler 70’li yaşlarının başlarına kadar yaşayabiliyorlar. Chusyd, farklı fil türlerinin tıp ve bilimden faydalanmadan nasıl bu kadar uzun yaşadığını belirlemek istiyor. Araştırması ayrıca insan faaliyetlerinin fil sağlığı ve yaşlanması üzerindeki etkisini daha iyi anlamayı amaçlıyor; bu da insanların ve fillerin bir arada yaşamasına olanak tanıyan stratejiler ve politikalar hakkında bilgi verebilir. Indiana Üniversitesi’nden Yardımcı Doçent Daniella Chusyd; ”Filler ve insanlar, yaşam süresi ve sosyallik gibi bazı temel özellikler bakımından benzerdir, ancak çok farklı evrimsel yollar izlemişlerdir. Fillerde evrimleşen bazı benzersiz stratejileri belirleyebilirsek, sağlıklı insan yaşlanmasını da daha iyi anlayabiliriz.” ifadelerini kullandı. Filler, “genomun koruyucusu” olarak da bilinen TP53 geninin yaklaşık 20 kopyasına sahipken, insanlar da dahil olmak üzere diğer memelilerin çoğunda bu sayı sadece birdir. Bu da onları DNA hasarını tespit etme konusunda daha hassas ve tümör oluşturma ya da kansere yakalanma olasılıkları daha düşük hale getiriyor. Bu gen aynı zamanda genel yaşlanma süreçlerinde de rol oynuyor, dolayısıyla rolünü anlamak Chusyd’a yardımcı oluyor. Chusyd’in araştırmaları doktora sonrası araştırmacı olarak geçirdiği süre de dahil olmak üzere son altı yıl boyunca onu Afrika’ya, özellikle de Zambiya, Kongo Cumhuriyeti ve Uganda’ya götürdü.
Fillerin sağlığını ve yaşlanmasını etkileyen erken yaşam travması, kirleticiler ve insan faaliyetlerinin rolü gibi faktörleri inceliyor. Çalışmaları, Afrika fillerinin savan ve orman olmak üzere her iki türüne de odaklanmaktadır. Yasadışı kaçak avcılık ve insan-fil çatışması, fil nüfusunu uzun süredir rahatsız ediyor, ancak bu tür bir travma yaşamanın kalıcı etkileri bilinmiyor. Chusyd Zambiya’da, erken yaşta travma yaşamanın uzun vadeli sağlık ve davranışsal etkilerini belirlemek için yetim filleri sağlam ailelerde yaşayanlarla karşılaştırıyor. Bu araştırma, Ulusal Yaşlanma Enstitüsü tarafından finanse ediliyor ve Game Rangers International ile işbirliği içinde yürütülüyor. Chusyd, “Yaşamlarının erken dönemlerinde sıkıntı yaşayan çocukların, ortalama olarak, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde hastalıklara yakalanma riskinin arttığını ve yaşam sürelerinin kısaldığını biliyoruz,” dedi. “Fil yavruları istikrar, destek, güvence, öğrenme ve başarılı bir fil olmak adına gereken her şey için ailelerine güvendiklerinden dolayı çocuklara benzerler. Son derece sosyaldirler, bir dizi duygu sergilerler ve olağanüstü uzun süreli hafızaya sahiptirler, bu nedenle yaşamlarının erken dönemlerinde travmatik olaylar yaşayan fillerde de benzer, uzun vadeli etkilerin olup olmadığını bilmek istiyoruz.” ifadelerini sözlerine ekledi. Chusyd ve ekibi bunu, bazı fillerin rastgele yetim kalırken diğerlerinin kalmadığı doğal bir deneyle araştırmalarına devam ediyor. Yetim fillerde, diğer memeli popülasyonlarında, özellikle de insanlarda sıklıkla gözlemlenen kuşaklar arası travma aktarımı görülmüyor. Bu durum, araştırmacıların travmatik olayların sağlık sonuçları, yaşlanma hızı ve davranış üzerindeki etkilerini çözmelerine yardımcı oluyor.
Birçoğu, yaşı nedeniyle hâlâ insan bakımı altında olan yetim filleri incelemenin yanı sıra, yetim olmayan 10 file de GPS tasması takıldı. Chusyd’ın telefonundaki bir uygulama, fillerin konumlarını gerçek zamanlı olarak izlemesini sağlıyor. Ekibi, davranışsal veri toplamak için her filin hareketlerini filme alıyor; hormon analizleri, parazit yükü, mikrobiyom için gübre ve idrar örnekleri topluyor; DNA metilasyonu ve gen ifadesini test etmek için küçük deri örnekleri biriktiriyor. Bu veriler bir araya getirildiğinde Chusyd’e her bir filin sağlığı hakkında bütüncül bir bakış açısı kazandırıyor. Chusyd ayrıca Uganda’nın Kibale Ulusal Parkı’ndaki Makerere Üniversitesi Biyolojik Saha İstasyonu’nda da çalışmaktadır. Uganda Albertine Rift, Afrika orman ve savan fillerinin melezleştiği bilinen en büyük melez bölgedir. Melezleşme yaygın bir olgudur. Önemli evrimsel ve ekolojik sonuçlar doğurabilir. Chusyd ve ekibi, melezleşmenin fil fizyolojisine nasıl katkıda bulunduğunu araştırıyor ve nihayetinde daha çeşitli bir genetik yapının, fillerin hızla değişen ortamında fizyolojik veya davranışsal esnekliği artırıp artırmadığını anlamayı umuyorlar. IU School of Public Health-Bloomington’da yüksek lisans öğrencisi olan Alec Iruri-Tucker, mikroplastiklerin yaygınlığını ve antibiyotiklere dirençli patojenlerin varlığını değerlendirmek üzere Ağustos ayı boyunca Uganda’da fil dışkısı topluyor. Iruri-Tucker, “Filleri ormanda ya da savanada görmek cazibesini asla kaybetmeyen bir şey,” dedi. “Süreç kulağa daha az çekici gelse de, dışkılarının toplanmasından çok şey öğrenilebilir.” ifadelerini de sözlerine ekledi.
“Analiz yoluyla, sağlıklarının yanı sıra, fillerin yutmuş olabileceği mikroplastiklerin veya kirleticilerin varlığı gibi insanların çevrelerini nasıl etkiledikleri hakkında fikir edinebiliriz. Bu, insanların çevreyle olan ilişkisini, hem insanlar hem de hayvanlar için sağlık sonuçlarını anlamak açısından önemlidir.” Yıllar boyunca, insan nüfusu ve faaliyetleri orman fillerinin dağılımını ve bolluğunu ciddi ölçüde azaltmıştır. Orta Afrika, orman filleri için kalan başlıca yaşam alanıdır, ancak korunan alanların çevresinde insan nüfusu hızla artmakta ve tarıma dayanmaktadır. Bu durum, fillerin çiftçilerin mahsullerini yemesi olaylarının artmasına yol açmıştır. Chusyd, Kongo’da fillerin ekinlere saldırmasına neden olan koşulları anlamak, fillerle birlikte ve fillerin arasında yaşayan insanların katılımını sağlamak için ‘Doğal Hayatı Koruma Derneği’ ile işbirliği yapıyor. Burada, ekibi 500’den fazla fili görsel olarak tanımlayabiliyor ve hareketlerini çeşitli yollarla takip edebiliyor. Ayak izi, mukus damlaları ve vücutlarından bir ağaca çamur aktarımı dahil. Son zamanlarda Chusyd, kirleticilerin filler aracılığıyla çevrede nasıl hareket ettiğine dair fikir edinmek için Zambiya’da bulunan çeşitli kirleticiler üzerinde çalışmaya başladı. Chusyd, bazı fillerin (türleri, yaşamlarının erken dönemlerinde yaşadıkları sıkıntılar, yaşları ya da cinsiyetleri nedeniyle) çevresel kirleticileri tolere etme ve bunlarla başa çıkma konusunda diğerlerine göre daha yetenekli olup olmadıklarını daha iyi anlamayı umuyor.
Chusyd, araştırmasının Afrika’daki koruma politikalarına da yardımcı olabileceğini umuyor. Örneğin GPS tasmaları, “fil otoyollarının” nerede olduğunu göstererek bölgedeki altyapı iyileştirmelerine ilişkin kararların alınmasını sağlayabilir. Kirleticiler üzerine yaptığı araştırma, insanların da neleri yediğini ve sağlıklarını etkilediğini gösterebilir. Chusyd, “Fillerin bulundukları alanı nasıl kullandıklarını ve buradan ne elde ettiklerini daha iyi anlayabilirsek, çevreyi herkesin mümkün olan en iyi şekilde bir arada yaşayabileceği şekilde inşa etmenin veya kullanmanın daha akıllıca yollarına bakabiliriz” dedi. “Amacım, bu araştırmanın, araziyi kullanan tüm bireyleri (insanları, filleri ve diğer türleri) etkileyen politikaları ve kararları bilgilendirmeye yardımcı olabilmesidir.” açıklamasında bulundu. Chusyd, Afrika’daki araştırmalarını genişletmenin yollarını arıyor. Bu yılın ilerleyen dönemlerinde saha ve araştırma asistanlarını yeni metodolojiler konusunda eğitmek için geri dönmeyi planlıyor. Ancak en çok beklediği şey fillere geri dönmek ve onların doğal ortamlarında gelişmesini izlemek. Chusyd, “100 ya da 200 filin aynı anda tek bir yerde birbirleriyle etkileşim içinde olmalarını izlemenin üstüne çıkabilecek çok fazla şey yok; oynayan ve kuşları kovalayan küçük bebeklerden yetişkinlere kadar” dedi. “Onların dünyasında duvardaki bir sinek olmak inanılmaz bir deneyim ve araştırmamın sağladığı fırsatlar için inanılmaz derecede minnettarım.” ifadelerini sözlerine ekledi.